#Ahde Vefa nedir
Explore tagged Tumblr posts
Text
AHDE VEFA NEDİR
Ahde vefa, Türkçe’de “verilen söze sadık kalma” veya “birine duyulan bağlılık ve minneti koruma” anlamına gelir. Hem dini hem de kültürel bağlamda sıkça kullanılan bir terimdir.
Kavramsal Anlam:
• Ahit (Sözleşme, Söz): Ahde vefanın temelinde bir ahdin, yani sözleşmenin ya da vaadin bulunması yatar. Bu, insanlar arasında bir sözleşme ya da Allah’a verilen bir söz olabilir.
• Vefa (Sadakat): Bu, verilen sözü tutmak, borçları ödemek, fedakarlık yapmak ve minnettar olmak gibi değerlerle bağlantılıdır.
Dini Bağlam:
Ahde vefa, İslam’da önemli bir erdemdir ve Kuran’da da sıkça bahsedilir. Özellikle şu ayetlerle ilişkilendirilir:
• Kuran’da Ahde Vefa: “Ahdi yerine getirin; çünkü ahit sorumluluk getirir.” (İsra, 17:34).
• Peygamber Hz. Muhammed de ahde vefanın bir Müslüman’ın önemli bir özelliği olduğunu belirtmiştir.
Kültürel Bağlam:
Türk kültüründe ahde vefa, bir minnet duygusunu veya geçmişte yapılan iyiliklere karşı bir bağlılık göstermeyi ifade eder. Eski dostlukları unutmamak, zor durumda yardım edenleri hatırlamak gibi konular ahde vefa kavramıyla ilişkilendirilir.
Ahde vefa, insani ilişkilerde güven, sadakat ve bağlılık gibi erdemleri teşvik eder ve toplumsal bağları güçlendirir. Bu yüzden hem bireysel hem toplumsal düzeyde değerli bir kavram olarak kabul edilir✍️
7 notes
·
View notes
Text
Biz bayramları bilemedik.
Onu deniz kenarında bir tatil sandık.
Bizi dört gözle bekleyen büyükleri unuttuk.
Mendillere konan harçlık nedir bilmeden büyüdü çocuklarımız
Yeni elbiseleri başucuna koyup uyumanın ne olduğunu kendi çocuklugumuzda bıraktık.
Bayramların birlik ve beraberlik olduğunu unuttuk.
Çekirdek ailemizle arabaya atlayıp kalabalık akraba toplantılarından kaçtık.
Kartpostalları, tebrik kartlarını mazide bıraktık.
Taslaklardaki hazır bayram mesajlarını aynı anda bir çok kişiye atarak bayramlarını kutladığımızı sandık.
Arefe gecesinde kına yaktığımız ellerimiz yetim şimdi.
Özenle açılan ev yapımı baklavalar yerini hazır yufkalarla yapılan tatlılara bıraktı.
Kapı kapı dolaşıp yapılan bayram ziyaretlerini de çoktan rafa kaldırdık.
Biz ne çok şeyi bıraktık bir bilseniz ,ne çok şeyi.
Büyüğe saygıyı,
Küçüğe sevgiyi,
Dostça sarılmayı,
Ahde vefayı..
Bin bir telaşla hazırlandığımız
bayramları..!
#iyibayramlar
#bayram
#vefa
#huzur
8 notes
·
View notes
Text
Vefa nedir, bilir misin? Vefâ arkanda bıraktığını, giderken yaktığını yabana atmamandır. Vefâ; dostluğun asaletine, bir dua sonrası verilen sözlere, hayallere ihanet katmamandır. Vefâ; ötelerin sonsuz mükafatı karşısında, cehennemi hafife almaman, ulvi güzellikleri dünyaya satmamandır. (Hz Mevlana)
Vefa hepimizin yüreğinde hissettiği ulvi bir borçtur, ödenmesi gereken. Kredi kartı borcuna benzemez. Kalmasa da günümüzde kredi kartı borcu kadar önemi, önemlidir vefa borcu. Gönül borcudur çünkü. Kalbinden çıkar, en derinlerinden. Küçücük bir söz, bir iyilik unutulmaz vefa için, hatalar affedilir, gerekirse uğruna canlar verilir gözünü bile kırpmadan.
Hz. Ömer arkadaşlarıyla sohbet ederken, huzura üç genç girerler. Derler ki:
- Ey halife, bu aramızdaki arkadaş bizim babamızı öldürdü. Ne gerekiyorsa lütfen yerine getirin.
Bu söz üzerine Hz. Ömer suçlanan gence dönerek:
- Söyledikleri doğru mu diye sorar. Suçlanan genç der ki :
- Evet doğru. Bu söz üzerine Hz. Ömer “anlat bakalım nasıl oldu” diye sorar. Genç anlatmaya başlar:
- Ben bulunduğum kasabada hâli vakti yerinde olan bir insanım. Ailemle beraber gezmeye çıktık. Kader, bizi arkadaşların bulunduğu yere getirdi. Affedersiniz hayvanlarımın arasında bir güzel atım var ki, dönen bir defa daha bakıyor. Hayvana ne yaptıysam bu arkadaşların bahçesinden meyve koparmasına engel olamadım. Arkadaşların babası içerden hışımla çıktı atıma bir taş attı, atım oracıkta öldü. Nefsime bu durum ağır geldi, ben de bir taş attım, adam öldü. Kaçmak istedim fakat arkadaşlar beni yakaladı. Durum bundan ibaret” dedi. Hz Ö Ömer:
- Söyleyecek bir şey yok. Bu suçun cezası idam. Üstelik suçunu da kabul ettin” dedi. Bu sözden sonra delikanlı söz alarak:
- Efendim bir özrüm var, diyerek konuşmaya başladı:
- Ben memleketinde zengin bir insanım. Babam, rahmetli olmadan bana epey bir altın bıraktı. Gelirken kardeşim küçük olduğu için saklamak zorunda kaldım. Şimdi siz bu cezayı infaz ederseniz yetimin hakkını zayi ettiğiniz için Allah(cc) indinde sorumlu olursunuz. Bana 3 gün izin verirseniz ben emaneti kardeşime teslim eder gelirim, bu 3 gün içinde yerime birini bulurum, der. Hz. Ömer der ki:
- Bu topluluğa yabancı birisin, senin yerine kim kalır ki? Sözün burasında genç adam ortama bir göz atar, der ki:
- Bu zat benim yerime kalır. O zat Hz. Peygamber Efendimizin (sav) en iyi arkadaşlarından, daha yaşarken cennetle müjdelenen Amr Ibni As’ dan başkası değildir. Hz. Ömer Amr’a dönerek:
- Ey Amr! Delikanlıyı duydun, der. O büyük sahabe:
- Evet, ben kefilim, der ve genç adam serbest bırakılır. Üçüncü günün sonunda vakit dolmak üzere ama gençten bir haber yoktur. Medine’nin ileri gelenleri Hz. Ömer’e çıkarak gencin gelmeyeceği, dolayısıyla Amr Ibni As’a verilecek idam yerine maktulün diyetini vermeyi teklif ederler, fakat gençler razı olmaz ve “babamızın kanı yerde kalsın istemiyoruz” derler. Hz. Ömer kendinden beklenen cevabı verir der ki:
- Bu kefil babam olsa fark etmez cezayı infaz ederim. Hz Amr İbni As ise tam bir teslimiyet içerisinde der ki:
- Biz de sözümün arkasındayız. Bu arada kalabalıkta bir dalgalanma olur ve insanların arasından genç görünür. Hz. Ömer gence dönerek der ki:
- Evladım gelmeme gibi önemli bir nedenin vardı neden geldin? Genç vakurla başını kaldırır ve;
- ‘AHDE VEFASIZLIK ETTİ’ demeyesiniz diye geldim, der. Hz. Ömer başını bu defa çevirir ve Amr İbni As’a der ki: - Ey Amr, sen bu delikanlıyı tanımıyorsun. Nasıl oldu onun yerine kefil oldun? Amr İbni As, vakurla kanımızı donduracak bir cevap verir: - Bu kadar insanın içerisinden beni seçti. ‘İNSANLIK ÖLDÜ’ dedirtmemek için kabul ettim, der. Sıra gençlere gelir. Derler ki:
- Biz bu davadan vazgeçiyoruz. Bu sözün üzerine Hz Ömer:
- Biraz evvel “babamızın kanı yerde kalmasın” diyordunuz. Ne oldu da vazgeçiyorsunuz, der. Gençlerin cevabı da dehşetlidir:
- MERHAMETLİ İNSAN KALMADI’ demeyesiniz diye…
Asil bir duygudur vefa..Yaradana duyulur, dosta duyulur, seni yetiştiren topluma, geçmişine duyulur. Bu asil his de, dostluk gibi, sevgi gibi, hatır gibi geçmişin tozlu raflarında yerini almaya hazırlanıyor... Mevlana'nın bu güzel sözü ve Hz Ömer'in kıssası ile tekrardan hatırlatmak istedim. Hepimizin bizi insan olmakla şereflendiren Yaradanına, bizi yetiştiren toplumuna, tarihine, atalarına, milletine ve dostlarına vefa borcu vardır unutulmamalı...
Vefayla kalın.
16 notes
·
View notes
Text
Ahde vefa nedir, ne demek? Ahde vefa TDK kelime anlamı
Ahde vefa nedir, ne demek? Ahde vefa TDK kelime anlamı
Günlük hayatın içerisinde, televizyon programlarında, basılı ve dijital mecmua, gazetelerde karşılaşılan, Türkçe manası bilinmeyen yahut birinci kere duyulan sözlerin Türk Lisan Kurumu (TDK) sözlüğündeki karşılığı merak ediliyor. Manası merak edilen sözler ortasında yer alan ahde vefa nedir, ne manaya gelir araştırılıyor. TDK’ya nazaran ahde vefa sözünün kökeni de merak ediliyor. Pekala ahde vefa…
View On WordPress
1 note
·
View note
Text
⭐⭐⭐⭐⭐
ESARETTEN TESLİMİYETE
Gözle görülemeyen bir virüsün esir aldığı tutsaklar mıyız artık hepimiz!
Peki bu esaretten kurtulabilmemizin bir yolu var mı?
Örneğin, Arap geleneklerine göre, bir savaşta esir düşmüş bir kimse fidye denen bir miktar parayı vererek özgürlüğüne kavuşuyormuş. Filmlerdeki gibi ya da fidyeyi getirene kadar biri, rehiniz.
Virüsün bizlerden istediği fidye ne ola ki?
Fidye (fidâ) kelimesi, “bir kimseyi bulunduğu sıkıntılı durumdan kurtarmak için ödenen bedel” demek.
Kur’ân-ı Kerîm’de pek çok ayette geçiyor farklı halleriyle bu kelime. Ama bir ayet var ki orda sanki bize sesleniyor Cenab-ı Allah,
zaten değil mi ki "el ân kema kân"
🌺Enfal Suresi 70 inci ayeti:
“Ey Peygamber!
Elinizdeki esirlere söyle: Eğer Allah, kalplerinizde (iman, ihlâs, iyi niyet gibi) bir hayır (olduğunu) bilirse, sizden alınan fidyeden daha hayırlısını size verir ve sizi bağışlar.
Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir"
Fihi Ma Fih'in ilk faslında korku ile ümit, esaret ile teslimiyet ve sadaka ile tövbe kavramlarına dair hususlar yer alır.
Hz. Mevlâna Bedir Savaşında esir alınanlar üzerinden de bir örnek verir bu fasılda. Perişan ve umutsuz haldeki esirler,
Peygamber Efendimiz’in yüzünde müstehzi bir gülümse gördükleri zannıyla, O’nu sıradan, gururuna kapılmış muzaffer bir komutan gibi davranmakla itham ederler. Buna karşılık Peygamber Efendimiz (a.s.m.) onlara, kendilerinin bazı hakikatleri göremediklerini, esir düştükleri için ağlayıp inleseler de aslında onları cehennemden kurtarıp ölümsüz bir gül bahçesine doğru götürmekte olduğunu ve bundan duyduğu sevinç sebebiyle tebessüm ettiğini söyler. Devamında Efendimiz (a.s.v.) esirler arasında bulunan Amcasından, tövbesinin delili olarak elinde kalan tüm varlığını İslam askerine dağıtmasını yani bir nevi esaretten kurtuluşun fidyesini ister kendisinden.
Fidye kelimesi ile fedâ kelimesi aynı kökten gelmektedir. Fedâ, bir şeyi, diğer bir şey uğruna vermek demektir. Öyleyse kurtuluş için verilecek olan nedir?
Bu sorunun da cevabını yine aynı fasılda verir Mevlana Hazretleri:
✨Allah buyuruyor ki: “Esirlere deyiniz ki: Kendinizden daha kudretli bir kudret sahibi olduğunu göremediniz ve kendi yok ediciliğinizden daha üstün bir yok edici tanımadınız. Şimdi korku içindesiniz amma hâlâ tövbe etmediniz. Bana yenilmiş olduğunuzu biliniz ki işleriniz kolaylaşsın. Korktuğunuz zaman benden ümidinizi kesmeyiniz. Sizi bu korkudan kurtarmaya ve sizi emin kılmaya kudretim vardır. Esir bulunduğunuz şu halde, benim hazır ve nazır olduğumdan ümidinizi kesmeyiniz ki ben de sizin elinizden tutayım.
Sizden alınan ve ziyan olan mallarınızın hepsini ve daha iyisini size geri verir, sizi bağışlar, ahiret saadetini dünya saadetine yaklaştırırım.”
O halde bu durumda yüzünüzü Aziz ve Celil olan Allah’a çevirin. Bu kötü durumdan sizi kurtarması için sadakalar verin.
✨
Verilen cevap “sadaka”dır.
Sadaka, davranış ile söz ve itikadın paralel olmasını ifade eden sıdk kelimesinden türemiştir. Sıdk kelimesi, her türlü kötülükten arınmış olma, saf, temiz manalarına haizdir. Sadakat... Ahde vefa...
Evet, mesele budur: Sen ey yolunu şaşıran, unuttun mu, yoksa ilk sözüne sadık mısın? Belâ...
Tevbe Suresinin 103. ve 104. ayetlerinde sadaka, kişileri arındıran bir mefhum olarak yer alır.
Sadaka, dar anlamıyla farz olan “zekat”a denk gelirken geniş anlamıyla, Allah’ın hoşnutluğunu kazanmaya vesile olan her türlü hayırlı söz ve eylemdir.
Yani salih amellerdir.
Hani diyordu ya mesela bir hadis de Efendimiz a.s.m., "İmandan sonra en güzel amel, mahzun gönüllere neşe serpmektir."
İşte böyle anlatılır belki en güzel hâliyle sadaka.
Öyleyse feda edeceğimiz şey, kalplerimizde âdeta birer put hâline gelmiş olan bütün nefsânî hevesler ve çirkin huylarımızdır. Yani fidyeyi verip kendimizi esaretten kurtaracak olan da, esir olan da yine kendimiziz.
Buyurulur ki en yüksek manada sadaka, kendinden vermek, benlikten geçmektir.
Asıl esareti, farkettiğimiz eşsiz kıymette zamanlar bunlar belki...
Bizi esir alan şeylerin zincirini kıracağımız zamanlardayız belki de.
İçinde bulunduğumuz hâl, olsa olsa bir teslimiyet çağrısı olacak belki yine kendimizden kendimize.
Mülkü, mülkün sahibine teslim ederek, O’na firar edecek ve emin bir sığınakta olma hissiyle bu gönüllü teslimiyette felâh bulacağız.
Zira yaşamakta olduğumuz bu günlerin tüm zorluğuna rağmen; kahra uğrayıp sefil düştüğünü sanan esirlerin aksine,
ilahi bir lütf-u keremle gül bahçesine doğru sevkedilmekte olduğumuzdan şeksiz şüphesiz ümitvarız.
Allahın Rahmeti Ve Bağışlaması Üzerimize Olsun İnşaallah... Hayırlı Geceler...🌺
________________°🌺💞🌸°_________________
🎀
14 notes
·
View notes
Text
FETÖ NEDİR?
Fetö şirktir, hurafedir, uydurma dindir, dini maddi çıkarlara alet etmektir, cehalettir, ihanettir ahmaklıktır.
Fetö "Haçlılar sizin kızınıza karınıza ilişmezler" diyecek kadar alçak bir cehalettir.
Fetö, uydurma dinin ve Risale-i Nur'un bir aynasıdır.
Fetö, Kur'an'da ne kadar yasaklanan batıl bir inanç ve kötü bir ahlak varsa, çıkarı için onu mubah kılan bir haramidir.
Fetö'nün Hristiyan ve Yahudi sevgisi, onlarla işbirliği ve dostluğu, onun cehenneme girmesine delil olarak yeten bir haindir.
Rahmân ve Rahim olan Allah Kur'an'da şöyle buyuruyor.
" Ey iman edenler müminleri bırakıp da kafirleri dost edinmeyin bunu yaparak Allah'a aleyhinizde apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz?"
(Nisa,144)
Fetö, Kur'an'sız cemaatin ve akılsız dinin en fanatik bir taraftarıdır.
Fetö, Şia ve Ehli Sünnetin bütün hurafelerini eserinde toplayan Said Nursi'nin nursuz bir talebesidir.
Fetö, tarihin karanlıklarını kendisinde toplayan kapkaranlık bir zihniyettir.
Fetö'nun Kur'an'daki tarifi şöyledir.
"Bunlar iman ile küfür arasında zikzakçı, mütereddit= kararsız, mütehayyir= şaşkın bir haldedir, ne onlara ne de bunlara yani ne müminlere yarayışlı olurlar nede kâfirlere, ikisi arasında bocalar dururlar.
Çünkü küfür ve şirkleri sebebiyle Allah onları şaşırtmıştır.
"Kim Allah'tan sapıklığının devamını isterse artık onun için bir yol bulamazsın"
( Nisa- 143)
Fetö, yukarıdaki âyette anlatılan münafıklardan daha aşağılık çıkmıştır.
Çünkü münafıklar müminlere yaramadıkları gibi kafirlere de yaramazlar.
Fakat Feto İslam dininin en büyük düşmanlarına köpeklik etmekten kaçınmamıştır.
Fetö'de Kur'an ahlakı olmadığı için, daha doğrusu fetö Kur'an, ilim,
akıl, tefekkür ve sorgulama düşmanı bir mukallid olduğu için Allah'ın hidayet, rahmet ve mağfiretinden uzak kalmıştır.
Feto Kur'an'sızlığın nasıl dehşetli bir hastalık olduğunu gösteren apaçık bir delildir.
Fetö'de iman, güven, merhamet, kanaat, ahde vefa, eman ve emniyet, sevgi ve adalet, kardeşlik ve istikamet yoktur.
Fetö, 1400 yıllık bir sorundur.
Fetö, hâlâ Allah'ın elçisini istismar ederek Resülüllahın hapiste olan teröristlerle beraber yemek yediğini anlatıyor.
Fetö'de hainlik, casusluk, mal toplama ve yığma, düşmanlara uşaklık, Müslümana ve Tevhid'e kin ve düşmanlık vardır.
Fetö, hoşgörü, dostluk ve muhabbeti İslam düşmanlarına karşı gösterirken, ümmete karşı kalleşlik, casusluk ve ihanet göstermiştir.
Fetö musibeti Diyanet'in ve ilahiyatçıların cehalet ve rezilliğini gösteren en güzel bir delildir.
Fetö'de iman edenlere karşı ihanet, Kur'an düşmanlarına karşı köpek gibi bir sadakat mevcuttur.
Fetö'de hiçbir ahlaki ilke mevcut değildir.
Allah'ın belası Fetö örgütünün üzerine lanet üzerine lanet yağmıştır.
Hangi şartla olursa olsun fetö'nün başarılı olmasını isteyen alçaktır, fetö'ye karşı sessiz kalan de alçaktır.
Fetö'nün kitabında mertlik ve cömertlik diye bir şey yazmaz.
Eğer fetö'de zerre kadar Kur'an bilgisi, az tefekkür, biraz aklı kullanma, asgari bir sorgulama ve minimum bir özgürlük sevgisi olsaydı kısaca Kur'an'a iman olsaydı bunların ��zerine bela üstüne bela lanet üzerine lanet yağmazdı.
Devlet adamları Kur'ansız ve akılsız fetö'den ibret almazlarsa aynı akıbetin kendilerini de yakalayacağından hiç şüpheleri olmasın.
Ya Kur'an başa ya kuzgun leşe,
Ali Aydın
6 notes
·
View notes
Text
Bağlı olmak gönül bağını kuvvetlendirirken...
🧡Bağımlı olmak gönlü esir eder.
🧡Bağımlıysanız ebeveynlerinize yapmadığınız her eylem size suçlu hissettirir.
💚Bağlı iseniz, ahde vefa...
💚Bağlı iseniz ailenizi özlediğiniz için görmek istersiniz...
🧡Bağımlı iseniz ailenizi görmeyi zorunlu hissettiğiniz için görürsünüz ama içinde duygu yok mecburiyet vardır.
💚Bağlı iseniz gönülden sevgiyle, güzel anılarla vazgeçilmezdir sizin için aileniz...
🧡Bağımlı iseniz doğduğunuz andan itibaren zihinsel göbek bağınız kesilmemiştir ve onların haricinde başka insanlarla mutlu olmak size ihanet ediyormuş gibi hissettirir. 💚Bağlı iseniz ; tecrübelerinden faydalanmak için fikir alırsınız...
💚Bağımlı iseniz; dünyanın neresinde olursanız olun onay almadan adım atamazsınız...
Özetle bir insanın ruhunu en fazla yoran şey nedir hocam derseniz şayet
🧡 “Bağımlı olmak ve ötekine adamaktır ruhunuzu”
Ruhunuza en iyi gelen şey nedir derseniz şayet
💚☘️🌈“ Bağlı olmak” tır. Çünkü gönül bağı aidiyet ve huzur hissettirir. Hayatınızı anlamlı kılar. Her eyleminizi ahiretteki ikramlara vesile kılar.
🌈Güne not💕
1 note
·
View note
Text
Ahde Vefa
Hz. Ömer arkadaşlarıyla sohbet ederken, huzura üç genç girerler, derler ki -Ey halife bu aramızdaki arkadaş bizim babamızı öldürdü ne gerekiyorsa lütfen yerine kazancın. Bu söz üzerine Hz. Ömer suçlanan gence dönerek: -Söyledikleri doğrumu diye sorar. Suçlanan genç derki evet doğru bu söz üzerine Hz. Ömer: -Anlat bakalım nasıl oldu diye sorar. Bunun üzerine genç anlatmaya başlar,derki : -Ben…
View On WordPress
0 notes
Text
ahde vefa etmek
ahde vefa etmek ne demek!
⏬ ⏬ ⏬ ⏬ ⏬ ⏬
ahde vefa etmek ne demek!
ahde vefa etmek anlamı nedir? Kelime Bulmaca
0 notes
Text
Ahde Vefa nedir, ne demek? Ahde vefa etmek ne anlama geliyor? Ahde vefa TDK'ya göre anlamı nedir? #AhdeVefa #Hukuk #Türk #söz #Gündem #benimöğretmenim #ŞikeciGalatasaray #metalişçisineyoluaç Serdar Aksoy
Ahde Vefa nedir, ne demek? Ahde vefa etmek ne anlama geliyor? Ahde vefa TDK’ya göre anlamı nedir? #AhdeVefa #Hukuk #Türk #söz #Gündem #benimöğretmenim #ŞikeciGalatasaray #metalişçisineyoluaç Serdar Aksoy
Ahde vefa iki farklı anlama gelmektedir. İlki hukuk terimi olarak diğeri ise dini terim olarak manası vardır. Peki ahde vefa nedir? Ahde vefa ne demektir? Türk Dil Kurumu’na göre ahde vefa ne manaya geliyor?
Dilimizde bazı kelimelerin, atasözlerin ve deyimlerin anlamları bilinmeyebiliyor. Bu kelimelerden birisi de ‘ahde vefa’ ve ‘ahde vefa etmek’ ‘tir. Peki ahde vefa nedir, ne demektir? Ahde vefa…
View On WordPress
0 notes
Text
Ahde Vefa"
Bazen düşünüyorum da, ahit nedir, vefa ne demektir, bu kelimeler ne anlama gelir, ne mana ifade eder, kelimelerin #ontolojik ve #epistemolojik altyapıları nasıl izah edilebilir şeklinde sorsak insanlara, sanki bundan 20-30 sene önce, doğru düzgün cevap verebilecek olanlar çoğunlukta iken, şimdi azınlıktalar gibi geliyor bana.
Bu kelimelerin altları öyle boşaldı, öyle boşaltıldı ki, kimsenin hiç umurunda değil gibi ne ayrı ayrı ahit ve vefa, ne de beraber ahde vefa.
Tekraren belirtmekte fayda var ki, bu kelimelerin ne mana ifade ettiğini bilmeyen insanlar bile artık sayıca çok gibi geliyor bana.
Oysaki en temel insani hasletlerin başında gelir #AhdeVefa!
İnsanın insanlığının bir ölçüsü varsa eğer, o ölçü birimlerinin en önemlilerinden biridir.
#Ahit iki ya da daha fazla insan arasında yapılan anlaşma, sözleşme olabileceği gibi, bir insanın başka bir insan ya da insanlara verdiği tek taraflı bir söz de olabilir.
Hukuki bağlayıcılığı, kanunlar karşısında anlamı, önemi bir tarafa, ağızdan çıkan sözün kıymeti, tüm hukuksal zeminden ya da çatıdan çok daha kıymetlidir esasen.
İnsanlar aralarındaki ahitleşmeleri yazarlarsa tabii ki evladır.
Ancak her #söz de illa yazılarak kayıt altına alınamaz ki.
İnsanın insana güvenini oluşturan da, yok eden de ahde vefa hususudur.
Hep yazarım oldum olası.
Vefayı sadece meşhur bir boza markası ya da #İstanbul'un eski bir semti veya o semtte tarihi bir okul olarak nitelendirenler oldukça fazlalaştı son yıllarda.
Ağızdan çıkan sözlerin bir manasının kalmamasına en çok da sesli ve görüntülü kayıtlar şahit keza.
Eskiden teknoloji bu kadar yaygın ve her hareketimiz videoya çekilmez iken, yani #sözler, #vaatler, #taahhütler kayıt altına hiç alınmazken sözünün arkasında duranlar çoğunluk idi.
Şimdi neredeyse tuvalette bile kendini sesli ya da görüntülü kayıt altına alıp bunu sosyal medyada yayınlamak popüler iken, yani her söz ve eylem kayıt altında ve geriye doğru sürekli ulaşılabilir iken bile, "Dün dündür, bugün bugündür!" gevşekliği tüm toplumları kuşatmış vaziyette.
Dün birbirine kamuoyu önünde sövenler el ele, kol kola, birbirlerine kalp emojileri gönderip, dün söylediklerini hiç söylememiş gibi pişmiş kelle şeklinde poz verenler her geçen gün artarken, ne sözün ne de aktin bir kıymeti var artık!
Yazdım, elimde #senet, #anlaşma, #sözleşme var diye de güvenmeyin ha sakın.
#Adalet tecelli etse bile, ettiği tarih itibari ile genelde iş işten geçmiş olmakta.
O halde en iyisi hazır kış da gelmişken hadi hepimiz birer bardak buz gibi, bol tarçınlı #boza içelim.
#Vefa olması da gerekmez, keza o bile artık eski kalitesinde, lezzetinde, tadında değil laf aramızda.
#VefaBozası'nın bile tadı kaçtı anlayacağınız!
Ahde vefayı varın siz hesap edin!
Not: Hayli azınlıkta da kalsalar, nesli tükenen kel aynaklar gibi de olsalar, sözüne sadık, aktine bağlı, ahdine vefalı insanlar da yok değil. Onlar bu yazının konusu da değil, muhattabı da.
#TerzininOğlu, #GününSözü, 31 #Ekim 2022, #Pazartesi, #Ankara
4 notes
·
View notes
Text
FETÖ NEDİR?
Fetö şirktir, hurafedir, uydurma dindir, dini maddi çıkarlara alet etmektir, cehalettir, ihanettir ahmaklıktır.
Fetö "Haçlılar sizin kızınıza karınıza ilişmezler" diyecek kadar alçak bir cehalettir.
Fetö, uydurma dinin ve Risale-i Nur'un bir aynasıdır.
Fetö, Kur'an'da ne kadar yasaklanan batıl bir inanç ve kötü bir ahlak varsa, çıkarı için onu mubah kılan bir haramidir.
Fetö'nün Hristiyan ve Yahudi sevgisi, onlarla işbirliği ve dostluğu, onun cehenneme girmesine delil olarak yeten bir haindir.
Rahmân ve Rahim olan Allah Kur'an'da şöyle buyuruyor.
" Ey iman edenler müminleri bırakıp da kafirleri dost edinmeyin bunu yaparak Allah'a aleyhinizde apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz?"
(Nisa,144)
Fetö, Kur'an'sız cemaatin ve akılsız dinin en fanatik bir taraftarıdır.
Fetö, Şia ve Ehli Sünnetin bütün hurafelerini eserinde toplayan Said Nursi'nin nursuz bir talebesidir.
Fetö, tarihin karanlıklarını kendisinde toplayan kapkaranlık bir zihniyettir.
Fetö'nun Kur'an'daki tarifi şöyledir.
"Bunlar iman ile küfür arasında zikzakçı, mütereddit= kararsız, mütehayyir= şaşkın bir haldedir, ne onlara ne de bunlara yani ne müminlere yarayışlı olurlar nede kâfirlere, ikisi arasında bocalar dururlar.
Çünkü küfür ve şirkleri sebebiyle Allah onları şaşırtmıştır.
"Kim Allah'tan sapıklığının devamını isterse artık onun için bir yol bulamazsın"
( Nisa- 143)
Fetö, yukarıdaki âyette anlatılan münafıklardan daha aşağılık çıkmıştır.
Çünkü münafıklar müminlere yaramadıkları gibi kafirlere de yaramazlar.
Fakat Feto İslam dininin en büyük düşmanlarına köpeklik etmekten kaçınmamıştır.
Fetö'de Kur'an ahlakı olmadığı için, daha doğrusu fetö Kur'an, ilim,
akıl, tefekkür ve sorgulama düşmanı bir mukallid olduğu için Allah'ın hidayet, rahmet ve mağfiretinden uzak kalmıştır.
Feto Kur'an'sızlığın nasıl dehşetli bir hastalık olduğunu gösteren apaçık bir delildir.
Fetö'de iman, güven, merhamet, kanaat, ahde vefa, eman ve emniyet, sevgi ve adalet, kardeşlik ve istikamet yoktur.
Fetö, 1400 yıllık bir sorundur.
Fetö, hâlâ Allah'ın elçisini istismar ederek Resülüllahın hapiste olan teröristlerle beraber yemek yediğini anlatıyor.
Fetö'de hainlik, casusluk, mal toplama ve yığma, düşmanlara uşaklık, Müslümana ve Tevhid'e kin ve düşmanlık vardır.
Fetö, hoşgörü, dostluk ve muhabbeti İslam düşmanlarına karşı gösterirken, ümmete karşı kalleşlik, casusluk ve ihanet göstermiştir.
Fetö musibeti Diyanet'in ve ilahiyatçıların cehalet ve rezilliğini gösteren en güzel bir delildir.
Fetö'de iman edenlere karşı ihanet, Kur'an düşmanlarına karşı köpek gibi bir sadakat mevcuttur.
Fetö'de hiçbir ahlaki ilke mevcut değildir.
Allah'ın belası Fetö örgütünün üzerine lanet üzerine lanet yağmıştır.
Hangi şartla olursa olsun fetö'nün başarılı olmasını isteyen alçaktır, fetö'ye karşı sessiz kalan de alçaktır.
Fetö'nün kitabında mertlik ve cömertlik diye bir şey yazmaz.
Eğer fetö'de zerre kadar Kur'an bilgisi, az tefekkür, biraz aklı kullanma, asgari bir sorgulama ve minimum bir özgürlük sevgisi olsaydı kısaca Kur'an'a iman olsaydı bunların üzerine bela üstüne bela lanet üzerine lanet yağmazdı.
Devlet adamları Kur'ansız ve akılsız fetö'den ibret almazlarsa aynı akıbetin kendilerini de yakalayacağından hiç şüpheleri olmasın.
Ya Kur'an başa ya kuzgun leşe,
Ali Aydın
4 notes
·
View notes
Text
Bana bir masal anlat baba...
Tüm hayatı boyunca evladı olacağı günün hayalini kuranlar, bu hayallerinize ne oldu? Evlat sahibi olanlar demiyorum; çünkü, sahiplik duygusu iktidar olma ve bu yüce gücü kullanma tuzaklarıyla dolu. Ey ebeveyn iktidarının muktediri anne ve babalar bu güce dayanarak, korkuyla, cezayla ve kınamayla çocuk yetiştirirseniz bir şey olmaz sanmayın! Evet bir şey olmaz haklısınız ama çok şey olur.
Önce şu sahipliğe bir bakalım:
Çocuklar sizin çocuklarınız değil,
Onlar kendi yolunu izleyen Hayat’ın oğulları ve kızları
…
Onlara sevginizi verebilirsiniz, düşüncelerinizi değil,
çünkü onların kendi düşünceleri vardır
…
Siz onlar gibi olmaya çalışabilirsiniz ama sakın
Onları kendiniz gibi olmaya zorlamayın…
(Halil Cibran)
Şimdi Türk usulü sevmeyi, çocuk yetiştirmeyi bir gözden geçirelim:
Çocuğu top gibi yukarı fırlatıp tutmak, dayak cennetten çıkmadır sakın bizden cenneti esirgeme hocam tarikatına üye olmak, hocam eti senin kemiği benim valla bak adam olsun derneğine üyelik, yanağını canını yakarak sıkmak, poposuna şaplak atmak, enseye tokat ve peşinden koçum benim demek, bağırmak, uçabilen tek kuşun terlik olduğu inancıyla eğitmek, ananın vurduğu yerde gül biter diyerek çocuğu çiçeğe böceğe düşman etmek, 1 yaşında kreşe vermek, dört yaşında piyano resitali vermesini beklemek, 5 yaşında 100 metre şampiyonluğu, 6 yaşında fizik profesörü diploması istemek…
Vahim olan bazı gerçekler. 2010 SHÇEK raporuna göre bir çocuğun güvendiği ellerde:
Fiziksel istismar yaşama olasılığı %45
Saçı çekilme olasılığı %30
Tokat yeme olasılığı %24
Fırlatılan bir nesneye maruz kalma olasılığı %19
…
Ve çocuk istismarı ve ihtimali için öneride bulunur musunuz sorusuna cevap vermek istemeyen çocukların oranı %37… Neden?
Şimdi ortaya çıkan tabloya bakalım:
D harfini yazamadığı için, karne yüzünden, ödev yüzünden, geç kaldığından, erken çıktığından, yeterince yemediğinden, fazla yediğinden, oyuncağını kırdığından, evi döktüğünden… dayak yiyen çocuklar, yediği dayaktan içini çeke çeke uyuyan bebekler, fiziksel şiddet kadar beter olan aşağılanmaya maruz kalan yarının büyükleri… 15 yaşında bir çocuk öğretmenini bıçakladı. 3. Sınıf öğrencisi kız 5 buçuk yaşındaki çocuğu tuvalette ıslatıp dövdü…Yeni suç dalgaları, toplumda artan suç oranları, hiç inmeyen sürekli yükselen suçlu çocuk sayısı…
Her yıl yaklaşık %30 oranında artan suçlu çocuklar suçlu mu?
Durum iflah olmaz boyutlara ulaşınca maddeler peş peşe sıralanıyor, çocuklara şu öğretilmeli, bu öğretilmeli şeklinde liste çok uzun. Ama bu listede asıl olmayan şey BÜYÜKLERE NE ÖĞRETİLMESİ GEREKTİĞİ…
Anne ve babanın çocuklarını iyi yetiştirmek için insan üstü gayret sarf ettiklerini, her türlü fedakarlıkta bulunduklarını, ancak, zaman zamanda yaşadıkları hüsranlar, gerginlikler sonrasında ahde vefa bekledikleriyle ilgili serzenişleri duyuyorum.
Etten-kemikten teşekkül, hayatın tüm zorluklarıyla mücadele etme durumunda kalan, özellikle iş hayatında tahmin edilemeyecek kadar problemler yaşayan anne-babaların evde, sığınakta herhangi bir anlayışsızlığa tahammüllerinin kalmaması normal denmesi normal değil.
Anne-baba çocuklarına tahammül edemez mi?
Çocuklar, özellikle belli bir yaştakiler anne ve babalardan ne ister ki?
OYNAMAK...
Ben onların oyuncak istemedikleri; ancak, birlikte zaman geçirmek istediklerine inananlardanım. Ama eğlenceli, hatırlanabilir, derin, nitelikli bir zaman.
Gelelim oyuna…
Hayatımın hiçbir döneminde gerek kendi çocuklarımla gerekse diğer çocuklarla oyun üzerine kurulu temas kurmakta, zaman geçirmekte zorlanmadım. Bir yetenek olmadığını düşündüğüm bu yanımın aslında büyük bir lütuf olduğunu yeni yeni anladım. Özellikle yeni gördüğüm bazı ilanlar – oyun koçluğu vb- çocuklarla oyun oynayarak nasıl temas kurulabileceğini gösteren atölyeler, resimli anlatımlı, yapıştırmalı boyamalı kitapları görünce duvara vurmuş gibi oluyorum. Çocukla birlikte oynamak için gereken nedir ki? Bir kursa giderek çocukla oyun oynamayı öğrenip sertifika almayı biraz da küçümsemedim. Ama ilan olduğuna ve bu ilana başvuranların sayısını düşündüğümde bir gerçeği fark ettim. Büyüklerin dünyası çok ama çok ciddi. Asık surat dolu. Ben çocuk olsam asık suratlılarla oynamak değil bir arada olmak bile istemem. Kendini oyuncak etmek istemeyen milyarlarca büyük.
Oyun sadece bilgisayardan ya da ekrandan ibaret değil diyecekken bir istatistik takıldı aklıma. 12 yaşına gelinceye kadar bir çocuğun yaklaşık 11.000 saat şiddet, vahşet içeren oyunlara, dizilere, çizgi filmlere maruz kaldığını ortaya koyan bir istatistik. Tek bir su şişesiyle zamanının tamamını geçiren çocuklar geldi aklıma. Oyun sonsuz, sınırsız. Bir sandalyeyi tarif etmeyi oyuna çevirmek mümkün. Saklambaç – bayılmayan çocuk olduğunu düşünmüyorum - oynamak için sadece ciddiyete biraz ara vermek yeterli. Evin salonunu tiyatroya çevirmek için bir çivi ve çarşaf yeterden artar. Derin bir çukur kaba un-su ve bol tuz, alın işte oyun hamuru daha ne olsun. Etrafı kirletmekten daha güzel bir oyun olabilir mi, sonunda temizliği oyuna çevirmek. Ne olur yani, biraz da kirli yaşasak, sanki sokaklar, toplu taşıma, hava bal dök yala. Tüm terlikleri tek sıra dizip, aralarından ip geçirip trene çevirmek için annenin evde olmadığı bir anı bulmak yeterli. Ya da Pazar arabasına miniği bindirip sitenin yollarında turlamak, pilli bisiklet lambalarını takarak gece yolculukları yapmak. İki sokak lambası arasına ip gerdin mi işte al sana voleybol sahası, bir çember yapmak zor değil, istersen sana basketbol sahası…. Bütün çorapları gömleğinizin içine bir doldurun bakın anında boks yastığı olmuyor musunuz?
Her şeyi oyuncağa çevirmek mümkün, ama siz çok ciddisiniz. Neler kaçırıyorsunuz bir bilseniz…
1 note
·
View note
Text
Karamollaoğlu: Madımak, Roboski, Başbağlar bizimdir
Saadet Partisi, "Gelecek Saadet'le Gelecek" sloganı ileAnkara Spor Salonu'nda 7. Olağan Kongresi'ni düzenliyor. Kongrede konuşan Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu açılışı Nâzım Hikmet'in "Davet" şiiri ile yaptı. Karamollaoğlu, "Gelin canlar bir olalım, bu dünya kimseye kalmaz" dedi. Gazete Duvar'da yer alan habere göre, daha sonra Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, konuşmasını yapmak üzere kürsüye çıktı. Necip Fazıl Kısakürek’in “Zindandan Mehmede Mektup”, Aşık Veysel Şatıroğlu’nun, “Senlik Benlik Nedir, Bırak”, Nazım Hikmet’in “Bu davet bizim” şiirlerinden bölümler okuyan Karamollaoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu dava, bu sevda, bu vatan bizimdir. Karacaoğlan bizim, Dadaloğlu bizim, Yunus Emre bizimdir. Ahmet Yesevi, Pir Sultan Abdal, Hacı Bektaş, Mevlana bizimdir. ‘Kürdü, Türkü ve Çerkezi Hep Adem’in oğlu kızı beraberce şehit gazi’ diyen Aşık Veysel bizimdir. Semah bizim, halay bizim, horon bizimdir… Munzur bizim, Fırat bizim, Kaz Dağları bizimdir… Madımak, Roboski, Başbağlar bizimdir… Yasin Börü, Eren Bülbül, Berkin Elvan bizimdir… Acısı bizim, sevinci bizim, kederi bizim türküsü bizimdir ÇAĞRIMIZ DİNDARA, SOSYAL DEMOKRATA… Bu çağrımız; Kürde, Türke, Aleviye, Sünniye, Laza, Çerkeze, Arnavuta, Boşnağadır. Bu çağrımız; dindara, muhafazakara, libarele sosyal demokratadır. Görüşü, düşüncesi, ne olursa olsun 82 milyon ülke evladınadır: “Gelin canlar bir olalım. İşi kolay kılalım Sevelim, sevilelim Bu dünya kimseye kalmaz.” BU SALONDA GÜCE TESLİM OLMAYANLAR VAR: Bugün Milli Görüş hareketinin siyaset sahnesine çıkışının 50. yılındayız. 50 yıldır hak, adalet, üretim, kalkınma, düşmanlaştırma ve ötekileştirme değil, kardeşlik ve kucaklaşma diyoruz. 50 yıldır bu çizgimizden taviz vermedik. Rüzgâra, konjonktüre, makama, mevkiye göre yön değiştirmedik. O yüzden, istikrar görmek isteyen bu salona baksın. Bu salonda güce teslim olmayanlar var. İlk virajda veda edenler değil, ahde vefa gösterenler var. Aldatmayanlar var, aldatılamayanlar var. AK PARTİ BİTKİNDİR, TÜRKİYE’Yİ DE BİTİRMEKTEDİR: 3 Kasım 2002 AK Parti’nin iktidara gelişinin ilk günü olmuştu. 3 Kasım 2019’da, iktidardan ayrılışının tescillendiği gün olarak tarihe geçecektir. Çünkü AK Parti miadını doldurmuştur. Ne yazık ki, Türkiye’ye verebileceği hiçbir şey kalmamıştır. Yorgundur, Türkiye’yi de yormaktadır. Bitkindir, Türkiye’yi de bitirmektedir. Saadet Partisi hiçbir kimsenin, hiçbir partinin hasmı veya düşmanı değildir. Biz partileri değil politikaları eleştiririz. Biz kişileri değil zihniyetleri eleştiririz. ÜLKEMİZİ RÖVANŞ CUMHİRİYETİ OLMAKTAN KURTARACAĞIZ: Türkiye’nin yeni bir başlangıca ihtiyacı var. Geçmişte herkesin hataları olmuştur. Önemli olan bu hatalara takılıp kalmak değil, bu hatalardan ders çıkarıp, elbirliğiyle mutlu ve müreffeh bir geleceği oluşturmaktır. Bütün partilere sesleniyorum; gelin bunun için yeni bir toplumsal mutabakat sağlayalım. Gelin ülkemizi bir rövanş cumhuriyeti olmaktan kurtaralım. İhtilaflarımızın, hırslarımızın kör karanlığında kaybolmak yerine, ittifaklarımız üzerinden yeni bir toplumsal sözleşme imzalayalım. YENİ TOPLUM SÖZLEŞMESİ: Biz Saadet Partisi olarak milletimizin tüm farklılıklarıyla beraber, etrafında buluşabileceği yeni bir toplumsal sözleşme teklif ediyoruz. Ruhunu Birinci Meclis’in çeşitliliğinden, mayasını Mehmet Akif’in Çanakkale Destanı ile İstiklal Marşı’ndan, omurgasını 1921 Anayasası’ndan alan, ihtilaflarımızı ayrılık vesilesi görmeyen, farklı inanma ve düşünme imkanını Allah’ın lütfu bilen bir anlayış öneriyoruz. Adil bir düzeni en temel hedef olarak gören siyasal bir mekanizma, evrensel hukuk normları ve demokrasiyi, kendi kadim birikimi ile harmanlayarak içselleştirmiş ve bunları geliştirmeye kararlı yeni bir ortak anlayış, yeniden büyük Türkiye’yi kuracaktır. TÜRK’ÜN KÜRT DİYE, KÜRDÜN TÜRK DİYE SORUNU YOKTUR: Kürt meselesini hak ve adalet ekseninde çözeceğiz. Bu topraklar farklı medeniyetlere ev sahipliği yapmış, aynı çatı altında farklı inanışların, etnik ve mezhepsel yapıların bir arada yaşama erdemini insanlarına kazandırmıştır. Kürtler ve Türkler aynı dinin mensubu, ortak bir tarihin çocukları, aynı kültürün renkleri ve aynı vatanın evlatlarıdır. Bir vücudun azaları gibidirler. Türk’ün Kürt diye, Kürt’ün Türk diye bir sorunu yoktur. Sorun milletimizde değil, bu milleti bölmeye, ayrıştırmaya çalışan her türlü ırkçı yaklaşım ve politikalardadır. BARIŞ KAN DÖKEREK DEĞİL, TER VE DİL DÖKEREK TESİS EDİLİR: Bugüne kadar meselenin çözülememiş olması hak, adalet, ahlak, ekonomi, eğitim, güvenlik gibi birçok alanda ortaya konan yanlış anlayış ve yapılan ihmallerin ortak sonucudur. Çözümü sadece güvenlik eksenli politikalarda aramak meseleyi anlamamaktır. Çözüm arayışları sosyal, siyasi, psikolojik, ekonomik ve benzeri alanlarda yapılacak güçlü reformları da içermelidir. İnanıyoruz ki; huzur ve barış, kan dökerek değil ter döker ve dil dökerek tesis edilebilir. Read the full article
0 notes
Text
ANLAYANA (1/2)
VATAN:
"Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır. Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır.”
Cemal KUTAY
YÜCE ALLAH'A;
Karşı İnancımızla, İmanımızla..
Şeref, Namus borcumuz var.
Bu Mübarek Vatanımız için,
Küffardan, kafirden tüm mahlukatı..
"Dişi canavar.." Şer'inden korumak için,
İslâm Sancaktarlığı Tecellinin Borçudur.
Peygamber sallallahu aleyhü vesellem
Efendimizden..
"Kurtuluş Savaşı"
İlahi Tecellinin emirini alan..
Gazi Mustafa Kemal Atatürk;
Anadolu nun 'Vatan' Olma..
İstiklalinin ve İstikbalinin;
Egemenliğini sağlamıştır.
Türklük - İslâm’da;
Çok ince mukaddes bir hürmet vardır.
Onu öylesine belirten etmezler.
Güzel, içten sözlerde gizlerler.
BİLİNE Kİ;
Her meydana çıkıp zuhur eden şeyin aslı, Sırrı, gücü, kudretli varlığı..
O zuhur eden şeyin içinde kalandır.
Anadolu'nun Her Zerresinde;
Şehadetlikle yatan Şehitlerin..
Topraklarının bazı, belki üzerlerinde..
Haladır ismi olanı-olmayanı vardır.
Onların babaları, anaları da..
Belki şimdi dünyada yoklar.
Belki üç nesil torunları var.
Niçin isim bırakmadılar?
Bırakmayı dahi düşünmemişlerdir.
Çünkü,
“Vatan” Uğruna ölmüşlerdir.
Bedelinin Kanları..
Vatan Toprağını sulamışlardır.
Mükafatı da bellidir.
Onlar,
Yüce Allah katına çıkmışlardır.
Onların,
Secde yolu daima açıktır.
Onlar,
Resulü Ekrem'in komşusudur.
Onları,
Görünmez sanırlar,
Fakat vakti Tecellisi zuhur gelince..
Bütün Dünya görür, öğrenir.
İşte!
Misak-i Millî (Ahd-i Millî)
Bu hürmetin gizli mukaddesliğin..
Mübarek bir toprağıdır;
Vatan.
Onun İçindir ki;
Vatan Nezninde..
ŞEREF; VATAN:
İnsanın manevi dirilişinin yüksekliğidir.
Mevki, makam insana şeref vermez.
İnsan mevki ve makama Şeref verir.
Eğer hakiki insan (Ademoğlu) ise…
Hakiki insan olmayan nedir.?
ANLAYANA!
Siz düşünün…
İnsanı (Ademoğlu) insan yapar.
(Düsturunu unutmayın.!)
O (insan) insanın kendi içinde gizlidir. Onunla arkadaş olmaya uğraşı;
Vatan dır.
FEDAKÂRLIK; VATAN:
Sevgiden, Bağımlılıktan doğan..
Bilinmeyen bir korkunun tezahürüdür.
CESARET; VATAN:
Şartlara bakmadan şuursuz ve sonu düşünülmeyen insani bir haslettir.
KAHRAMANLIK; VATAN:
Şartların getirdiği bir durumdur.
Aklın bittiği, durduğu yerden başlar.
Bütün bu hasletlerin ismi toplam olarak insanlığın manevi ilahi gururu ismini alır.
Hisler, hareketler insanların gururunu ayak altına alacak dereceye kadar küçülürse,
O insan yoktur, demektir.
Bu Vatan uğrunda Şehadet'e erenler..
Bu Vatanı Türklere hediye edenlere..
Hürmet. Vefa. Sadakat..
Etmek ve Daim olmak demek;
Kendi, kendimize hürmet demektir.
Bu da kendi benliğimizi bulmak demektir.
NAMUS; VATAN:
Bunların hepsinde insan hasletlerinin en
yüksek değerde hülasasını ifade eden,
Mukaddes bir kelime vardır ki,
Tarif edilmez.
O da (Namus)’ dur.
O da (Peygamber Ocağı)'dır.
ÖNEMLİDİR!
"Namus-u Ekber"
Hz. Cebrail''in ismidir.
Unutmayın.!..
TÜM BU KUDSİYETLER;
(Şeref. Fedakârlık. Cesaret. Kahramanlık
Ve Namus Uğrunda..
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin..
Yüce Türk Milleti'nin..
Millî;
Ufkiyetinde Mufakkatiyete Ulaşacaktır.
"KORKMA"
Denilerek İfade Edilen;
"İstiklâl Marşı"mız
Bu büyük bir milleti asırlarca ayakta tutacak kadar sağlam, derin ve tarihî mısralarla örülmüştür.
"Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ
Şühedâ fışkıracak, toprağı sıksan, şühedâ"
... Gibi mısraları, şiir ve mısra haline konulmuş bütün bir Türk tarihi ve bütün,
Bir Türkiye Toprağıdır.
Bu kadar büyük bir tarihi,
Bu kadar ulu bir Vatanı,
İki mısraa sığdıran şairimiz;
Mehmet Âkil Ersoy
Kendi milleti tarafından ne ölçüde sevilse ve ne derece övülse yeridir.
Yine Aynı Düşüncede;
O Büyük komutan.
O Büyük düşünür.
O Büyük bir İnsan..
O Dahiyane Lider;
Gazi Mustafa Kemal Atatürk,
Olmak Üzere..
Yüce Allah'tan Rahmet Diliyoruz.
Bu Vatan Uğrunda Mücadele Eden;
Tüm Mehmetçiğin ve Dedelerimizin..
Ruhları Şad, Mekânları Cennet Olsun.
SELÂM VE DUA İLE KALINIZ..
STRATEJİTÜRK
0 notes